RÖPORTAJLAR
Hasan Ali̇ Yücel’i̇n Torunu Can Yücel’i̇n Kizi Bi̇r De Ressam Ve Çok Yönlü Sanatçi Su Yücel Olunca
Ressam, sinema sanat yönetmenliği, tiyatro sahne tasarımcısı, Su Yücel birçok sosyal sorumluluk projesine imza atıyor. Değerli sanatçımızı Kulübümüzde ağırladık, dedesini, babasını ve kendisini biraz anlatmasını rica ettik. O da bizi kırmadı sorularımızı yanıtladı.
Dedeniz Hasan Ali Yücel’in öğretmen, müfettiş, eğitim kurum müdürü, M. Kemal Atatürk’ün danışmanı, bakan olarak eğitim alanında Cumhuriyet tarihimizde çok önemli yeri var. Cumhuriyet ve eğitim sevdalısı, aydınlanma devrinin neferi olarak kabul ederiz. Onun için, aklıyla Batı’da, gönlüyle Doğu’da bir düşünce adamı diye tanımlar da yapılmış. Siz dedenizi tanımadınız ama herhalde babanız çok iyi anlatmıştır, siz çok iyi araştırmışsınızdır. Hasan Ali Yücel eğitim konusunda ne yapmaya çalışmıştır?
Babanız Can Yücel Ankara ve Cambridge üniversitelerinde Latince, Yunanca okumuş, çevirmenlik, Londra BBC Türkçe Bölümü’nde spikerlik, Kore’de askerlik, Bodrum ve Marmaris’te rehberlik yapmış sonra da yaşamını Datça’da sürdürmüş, taşlama ve toplumsal duyarlılığın ağır bastığı yalın dilli zaman zaman argo ve müstehcen sözlere yer verdiği şiirler ile tanınan çok ünlü bir şairimiz. Çok renkli bir kişiliği olduğunu bildiğimiz babanızla aranız nasıldı, ondan ne öğrendiniz?
Babam çok heyecanlı ve yaratıcı bir insandı. Müthiş bir bilgi birikimi ve kavrama zekâsı vardı. Her sabah kalkar gazeteleri renkli kalemlerle çizer hepsini not alırdı. Gazete genel müdürü gibi çalışırdı. Çok kontrolcüydü. Şiirlerinde de bu zekâ var. Duygusal olarak da çok hassastı. En önemli şey insan olmaktır. Çünkü insanlar insan olmayı özlediler. İnsanlar babamla birleştiriyorlar düşüncelerini onunla köprü kuruyorlar.
Babamdan ilişki kurmasını öğrendim. İnsanları dinlemeyi öğrendim. Kendinden çok karşıdaki insanı dinlemeyi ve o insandan yeni bir şeyler görmeyi öğretti. Otizmli bir insan vardı onu dinler onu anlamaya çalışırdı. Mongol bir kız vardı onu anlamaya çalışırdı. Hep o kişide yeni bir şey bulur ve onu harika bir şey olarak sunardı. Keşfetmek arzusu ve heyecanını öğretti bana. Bir işi sonuna kadar götürürdü ve yapabildiğinin en iyisini yapardı. Bize de öyle söylerdi; “Ne yaparsanız yapın yaptığınız şeyin hep en iyisini yapın”.
Küçükken sizinle çok fazla ilgilendiler mi? Çalış dersine bak gibi şeyler söyler miydi?
Hayır öyle şeyler söylemezdi. Derslerimiz kontrol edilirdi. Ama bize erkenden mesleğinizi seçin derdi. Küçükken seçtik biz mesleklerimizi babam sayesinde.
Babanızın en çok sevdiğiniz şiiri hangisi?
En çok sevdiğim şiiri “Buluşmak Üzere”, “Hasan Ali’ye”.
Babanız küfürbaz mıydı? Şiirlerinde bazen öyle sözler var ama ne düşünüyorsunuz?
Gerektiği zaman söylerdi ve çok yerine oturan bir söz olurdu. Gereksiz yere küfrü hiç kullanmazdı. Günlük hayatında çok güzel Türkçe konuşurdu. Asla anlamsız yere kullanmazdı.
Evinizin her zaman kalabalık olduğunu şairler, tiyatrocular, ressamlar, heykeltıraşların geldiğini ve sohbet ortamının çok güzel olduğunu söylüyorsunuz. Hangi ünlülerle beraber oldunuz, birkaç anınızı anlatabilir misiniz?
Tiyatro sanatçısı Ulvi Uraz beni çok etkilemiştir. Çok yetenekliydi. Çocuğu olmadığı için çocukları çok severdi ama nasıl seveceğini bilmediği için severken bazen ısırırdı. Mehmet Ulusoy, Genco, Can Edip Cansever, Turgut Uyar.
Bir taraftan Hasan Ali Yücel’in torunu diğer taraftan ressam Güler Yücel ile şair Can Yücel’in kızı olmak nasıl bir sorumluluk sizin için?
Çocukken çok güzel anlattılar bize. Dediler ki; “siz farklısınız, yetenekleriniz farklı, yeteneğinizi çıkarın birlikte bulalım”. Eğlenceli tarafımızı çıkartırlardı ortaya. Yaptıklarımızı ya da yapılanları hiçbir zaman yük olarak görmedik.
Biyografilerinizde ünlü ressam diye tanımlanıyorsunuz ama sanat anlamında çok başarılı başka çalışmalarınız ve eserleriniz var.
Kendinizi sanatın neresinde görüyorsunuz? Ben, Malatya’da öğrenciler ile söyleştiğinizi görüyorum, Sulukule’de, Kars’da, Diyarbakır’da, Mardin’de dolaşıyorsunuz, Tarlabaşı’nda kadınlara fırça boya götürüyorsunuz. IZ TV belgesellerinde izliyoruz, köy köy dolaşıp duruyorsunuz. Aslında siz ne yapmaya çalışıyorsunuz?
1986’da davet edilerek 6 ay Ürdün’de kalmışsınız, ne yaptınız orada? Batı’da çocuklar sanatın çeşitli dallarıyla nasıl tanıştırılıyor, bizim memleketimizin çocuklarının sanatla ilişkisini nasıl görüyorsunuz? Çocuklar sanatla bir şekilde tanıştırılmazlarsa nasıl bir toplumla karşı karşıya kalırız sizce?
“Can Evi” hakkında bilgi verir misiniz?
“Sanatın, bilimin ya da herhangi başka bir alanın yapması gereken ilk işin insana dokunmak olduğuna inanıyorum”, demişsiniz. Okkalı bu sözü biraz açabilir misiniz?